15 Temmuz 2014 Salı

Kocan Kadar Konuş - Şebnem Burcuoğlu

Kitap Adı: Kocan Kadar Konuş
Yazarı: Şebnem Burcuoğlu
Yayınevi: DEX Plus
Sayfa Sayısı: 220
Puanım: 7.0



"Türkiye'de kadınların DNA'larına kodlanmış olan evlenme saplantısı, ne yazık ki bizim ailede daha yoğun. Millete ailesinden genetik miras olarak mavi göz kalır, bize bu evlenme saplantısı kalmış. 'Sinek kadar eri olanın dağ kadar feri olurmuş' atasözü, anneannem Peyker'in lafıdır. Yani o sözü söyleyen ata, bizzat benim anneannem.

Sözün özü, kocan varsa varsın, yoksa da geçmiş olsun. Hele ki bir de 30'una gelip de bekâr kaldıysan bu dünyada yatacak yerin yok!"

Evli misin?
Ya nişanlı?
Sevgilin var mı?
O da mı yok!
Yaş kaç?
Hmm. Anlaşıldı.

Sen en iyisi bu kitabı bir oku. Yalnız değilsin Türk kızı! Senden çok var -ay bunu da yanlış anlayıp trip atarsın sen şimdi. Yok, öyle demek istemedik. Ailen, çevren, eşin-dostun-arkadaşınkankan, hepsi evlilik lafı ediyor değil mi? Ama zor iş.

Koca bulmak ÇOK zor iş arkadaş…
(Tanıtım Bülteninden)



 Efsun, tatlı kızımız. Kitap kurdu, biraz bohem, biraz salaş. Yaşı 30 olmuş ama evlenmeye hiç niyeti yok. Birkaç erkek arkadaşıyla da işler pek iyi gitmemiş bir durumda. Ama Efsunun ailesi tam bir kocadelisi sürüsü. Efsun'un evlenmemesi anneanneye dert olmuş durumda. 22 yaşındaki kuzeni bile zengin kısmet bulmuşken kendisi hala kitap okuyor. Yani Efsun annesi için utanç kaynağı olmuş.
 Son erkek arkadaşı da öküzün teki çıkınca Efsun bakıyor ki doğallık çözüm değil, düzgün erkekleri rol yeteneği gelişmiş, tek ayak üstünde bin tane yalan sayabilen kızlar kapıyor. Eh yaş da olmuş 30. Kendini ailesinin kocadelisi kadınlarının ellerine bırakıveriyor.
 Efsun'u palyaço gibi giydirip makyaj yaptıktan sonra gece kulübüne götürüyorlar ki biraz işve cilve öğrensin. İçkiyi fazla kaçırmış kızcağızımız kiminle karşılaşsa iyi.
 İlk aşkı, hala unutamadığı Sinan!
 Efsun koca bulmaya karar verdi ya, Sinan'ın da buna ilgisi var. Ailesi karar veriyor avımız Sinan oluyor. Fakat Sinan sanki Efsun'un önceki doğal hallerini daha çok seviyor gibi. Efsun'un başına neler geliyor neler.
 Kitabı gülmekten bayılarak okuduğumu itiraf etmeliyim. Özellikle ilk sayfalarında Efsun'un kendi içinde konuşmaları, yorumlamaları çok komik. Kuaförün ismine bittim 'Alpdirek and Friends' İlk sayfalarda Efsun kendi kendine konuşarak film bile çekermiş. Hatta baya bir alıntı yaptım ilk sayfalardan. Bir de bir çok blogger kitapla resim çekilmiş suratını tamamlayıp. Çok hoş bir fikir ama benim fikrim değil o yüzden ben çekmedim...


Alıntılar

"Tam yanımdaki tekli koltukta Aysel Teyze var. Kendi teninin renginden üç ton koyu ten rengi çorabını tamamlayan kırmızı Ceyo terlikleriyle stilini konuşturuyor. Aysel Teyzenin Bıyıkları da var fakat bu konuya gerçekten girmek istemiyorum şu an."


"Türk kadınlarının doğdukları andan itibaren DNA'larına kodlanmış olan 'evlenme saplantısı' ne yazık ki bizde daha yoğun yaşanıyor. Millete ailesinden genetik miras olarak mavi göz kalı, bizde de bu evlenme saplantısı kalmış. 'Sinek kadar eri olanın dağ kadar feri olurmuş.' atasözü, anneannem Peyker'in lafıdır, yani o sözü söyleyen ata, bizzat benim anneannem. Yani kocan varsa varsın, yoksa geçmiş olsun. Kocan kadar konuş kızıaam!!"


"Mesela tutuştururlar eline boya kalemlerini 'Kalp çiziyom, içini boyuyom' diye farkında olmadan ilk Hıdırellez'ini kutlar Türk kızı."


"Çok konuşuyorum. Bunun sebebi çok okumam ve çok düşünmem."


"Gözlerini bir görsen yemyeşil. Otel havuzu yeşili. Hem de beş yıldızlı otel!"


"Yahu şarz demek şarj demekten daha zor. Kim neresinden çıkardı bu şarz lafını."


"Söz konusu aşk olunca çıplak elimizle sıcak tencereye değmekten korkar gibi karşımızdakine değmekten korkuyor muyuz? Kırk küp, kırkının da kulbu kırık küp demek kolay da, şöyle içten bir 'Seni seviyorum' mu zor?" 

11 Temmuz 2014 Cuma

Rüzgarın Adı - Patrick Rothfuss (The Name of The Wind - The Kingkiller Chronicle Day 1)




Adı: Rüzgarın Adı
Yazarı: Patrick Rothfuss
Orijinal Adı: The Name of The Wind
Yayınevi: İthaki Yayınları
Sayfa Sayısı: 736
Türü: Fantastik, Kurgu
Puanım: 9.4


BENİM ADIM KVOTHE
Uyuyan höyük krallarından prensesler kaçırdım. Trebon kasabasını yakıp kül ettim. Felurian'la bir gece geçirdim ve hem canıma hem de aklıma mukayyet olabildim. Çoğu insanın kabul edildiğinden daha küçük bir yaşta Üniversite'den atıldım. Başkalarının gündüz gözüyle ağızlarına almaktan bile korktukları yollardan ay ışığı altında geçtim. Tanrılarla konuştum, kadınlar sevdim ve ozanları ağlatan şarkılar yazdım.
Belki beni duymuşsunuzdur.

Fantastik kurgu edebiyatının eşsiz bir masalı, bir kahramanın kendi ağzıyla anlattığı öyküsü işte böyle başlıyor. Bir keder öyküsü bu... bir kurtuluş öyküsü... bir adamın evrenin anlamını arayışının ve gerek o arayışın gerekse de onu sürdürmesini sağlayan gem vurulamaz iradenin bir efsaneye dönüşmesinin öyküsü...



 Bu kitap serisinde en çok sevdiğim şeylerden biri "Üç Kısımlı Sessizlik" isminde bölümlerle başlayıp bitmeleridir. Gerçi son kitabın Üç Kısımlı bir Gürültü ile bitmesini umuyorum ama olsun.
 Kote bir hancı. Parlak turuncu saçları, becerikli elleri var. Yaşı çok genç ama gözlerinde o yaştaki adamlarda bulunması pek mümkün olmayan bir görmüş geçirmişlik var. Kote'nin daimi müşterileri aynı zamanda arkadaşları, yaşadığı köyün sakinleri. Hikayeler dinlemeye ve hikayeler anlatmaya bayılıyorlar. Sessiz sakin Kote'nin biraz yarım akıllı olduğunu düşünüyorlar ve ona karşı babacan bir sevgi besliyorlar.
 Bir gün Tarihçi diye bilinen bir adam Kote'nin hanına geliyor ve ondan hatıralarını istiyor. Hancı Kote'nin hatıralarını değil... Kral Katili Kvothe'ninkileri.
 Leziz bir fantastik seri. İnsanı kendinden geçirecek güçlü bir anlatım. Hikaye içinde hikaye ile anlatımda tek düzelik giderilmiş. Kesinlikle görüp görebileceğiniz en iyi fantastik serilerden biri. Oldukça kalın doyurucu kitaplar. Bir kitapseverin istediği her şey var anlayacağınız.




Dikkat buradan sonra spoiler dolu bir anlatım var!
 Kvothe anlatmaya başladığı zamandan üniversite yıllarına kadar sabit bir kişilikti. Biraz kibirli, zeki, becerikli, meraklı ve biraz da içine kapanık. Ukalalığını da unutmamak gerek tabi ki.
Kvothe'nin tek hayali Birleşik Eyaletler'deki Üniversite'ye girmek. Üniversite'ya girmek istemesinin sebebi ise çocukluk hocasının anlata anlata bitiremediği kitaplığı ve Arşiv'i görmek. Bir de ailesinin ölümünden sorumlu tuttuğu doğaüstü varlıklar olan Chandrialılar'ı bulmak...
 Kvothe bir sürü zorluk çekiyor. Ama azimli ve çok zeki. Bir şekilde Üniversite'ye gitmeyi başarıyor. Orada dostlar ve düşmanlar ediniyor. Tehlikeli işlere karışıyor. Tefeciden para alıyor, hatta tefeciyle arkadaş oluyor. Demiştim ya Kvothe biraz kibirli diye. Bu kibri başına bazen bela oluyor. Ambrose götün önde gideni. Baba parasıyla işini halleden tarzda biri. Fela da sanırım Kvothe'ye halleniyor bu kitapta ama bakalım ne olacak :)


Sözcükler unutulmuş isimlerin solgun birer gölgesi gibidirler. Nasıl ki isimlerde bir güç gizlidir, aynı şey sözcükler için de geçerlidir. Sözcüler insanların akıllarında bir ateş yakabilir, en taş kalpleri bile gözyaşlarına boğabilir. Bir insanın sana âşık olmasını sağlayan altı sözcük vardır. Güçlü bir adamın iradesini kıracak on sözcük bulunur. Ama sözcük dediğin, bir ateşin resminden fazlası değildir. İsimse ateşin ta kendisidir


Aklı başında herkesin korktuğu üç şey vardır: fırtınalı bir deniz, aysız bir gece ve yumuşak başlı bir adamın öfkesi.


Zihnimizin sahip olduğu en büyük beceri belki de acıyla başa çıkmaktır.


Dördüncü kapı ölümdür. Son sığınak. Öldükten sonra bizi hiçbir şey incitemez. Ya da en azından bize öyle söylenir.


Tarryn Fisher - Tehlikeli Kızıl (Dirty Red - Love Me with Lies #2)


Kitap Adı: Tehlikeli Kızıl
Yazarı: Tarryn Fisher
Orijinal Adı: Dirty Red
Yayınevi: Aspendos
Sayfa Sayısı: 295
Puanım: 7.5

Sevgili Fırsatçı,

Onu benden alabileceğini sandın ama kaybettin. Ve şimdi benim olduğuna göre onu elimde tutmak için her şeyi yaparım. Şüphen mi var? Senin olması gereken her şey benim. Olur da merak ediyorsan; aklına bile gelmiyorsun artık. Onu bırakmayacağım… Hem de hiç.
Tehlikeli Kızıl
Leah Smith sonunda istediği her şeye sahiptir. Tam olarak öyle olmasa da. Evliliği, ömür boyu sürecek bir bağlılıktan ziyade daha çok bir borç gibiydi. Oluşturmak için var gücüyle uğraştığı imajı ise gözlerinin önünde dağılıp gidiyordu. Yeni bir rol ve sırlarla dolu geçmişiyle Leah, çaldığı şeye sahip çıkmak için ne kadar ileriye gideceğine karar vermeliydi.



 Leah Smith, nam-ı diyar kızıl kaşar. Kitap bu kadının ağzından yazılmasına rağmen ondan zerrecik hoşlanamadım. Hayır güzeldi. Kızıl sürtüğün kafasının içindekileri gördük, nasıl böyle hastalıklı ve takıntılı derecede kötü olabildiğini öğrendik. Ama Leah (ya da Johanna mı demeliyim) bebeğim her ne kadar kıçını da yırtsan Caleb'i sevmediğin o kadar bariz ki...
 Olivia onu seviyordu. Onu acıttıktan sonra çekip gitmesinin sebebi aşkıydı. Senin tehditlerine pabuç bırakma sebebi de aşkıydı. Seni hapse girmekten kurtarma sebebi de şüphesiz aşkıydı. Olivia anlardı. Senin gibi sadece kendini düşünmüyordu. Caleb'i takip ediyor her saniyesini özümsüyordu.
 Caleb de onu seviyor. Tırnaklarını derisine geçirip kalbine kadar kanatsa da onu seviyor. Yarım akıllı dolaşmasına sebep olsa da onu seviyor. 
 Artık geri çekilmen gerekmez mi?
 Kitabı oldukça severek okudum. Leah'ya karşı herhangi bir sempati beslemiyorum ama yine de Seri Katiller Ansiklopedisi'ni okurken aldığım zevk gibi bir zevk duydum. Fırsatçı'yı okuyanlar bu kitabı lütfen kaçırmasın. Kitap Fırsatçı'nın bittiği yerin bir sene sonrasından başlıyor...

Dikkat spoiler!

 Leah'dan bu kitapta hiç olmadığı kadar nefret ettim. İnsan kendi bebeğine böyle davranır mı ya. Neyse ki sonradan düzelir gibi oldu. Gerçi bombayı kitabın sonunda patlattı ama...
 Olivia'yı sapık gibi takip etmesi çok komikti. O da Olivia gibi her sorununu çocukluğuna bağlamaktan geri kalmıyor. Nedir bu Caleb'in çektiği canım...
 Leah sen de ne çekmişsin be kuzum. Okurken bazı yerlerde insanın sana hak veresi geliyor ama hayır! Yaşadıkların yaptıklarına bahane değil! Sen resmen içinde bir kötü kız barındırıyormuşsun da onu dışarı salmak için bahane arıyormuşsun yahu...


 Kız sözcüğü göğsümde bin tonluk bir fil gibi göğsümü eziyordu.
Kız
Kız

Kocamı başka bir kadınla paylaşmak zorunda kalacaktım… Yine.


“Estella.” Sanki hayatı boyunca bunu söylemeyi bekliyormuş gibi isim ağzından dökülüverdi. Başımı aniden çevirdim. Biraz daha… Az antika bir şey bekliyordum. Burnumu kıvırdım. “Çok eski bir kadın ismime benziyor.”
“Bir kitapta geçiyor.”
Caleb ve kitapları.
“Hangisinde?” Okumazdım… Dergileri saymazsak yani ama filmi çekildiyse görmüş olma ihtimalim vardı.
“Büyük Umutlar.”

9 Temmuz 2014 Çarşamba

Tarryn Fisher - Fırsatçı (The Opportunist - Love Me with Lies 1)


Kitap Adı: Fırsatçı
Yazarı: Tarryn Fisher
Orijinal Adı: The Opportunist
Yayınevi: Aspendos
Sayfa Sayısı: 316
Puanım: 7.8
 Kalbini sadece bir kez verebilirsin; ondan sonraki her şey ilk aşkının peşinden gelir.



Her fırsattan istifade etmesiyle bilinen sivri dilli Olivia Kaspen, akılsızca çekip gitmesine izin verdiği eski erkek arkadaşı Caleb Drake ile şans eseri karşılaşınca kendisini ilk aşkıyla ikinci bir şans isterken bulur. 


Caleb'ın hafızasını kaybettiğini öğrenen Olivia, onu geri kazanmak için ne kadar ileri gidebileceğine karar vermelidir. Ancak gerçek kimliğini ve kötü geçmişlerini gizli tutmaya çalışan Olivia'nın en büyük engeli Caleb'ın kurnaz yeni kız arkadaşı, Leah Smith'tir. 
Böylece bu iki hırslı kadın arasında kendilerini hatırlamayan bir adamı elde etmek için girdikleri vahşi bir mücadele başlar. Ama çok geçmeden Olivia, bir zamanlar kendisinin olanı almak için savaşırken yalanlarının sonuçlarıyla yüzleşmek zorunda kalır. 



Peki, aşk her şeyi affeder mi?
(Tanıtım Bülteni)


  Kitap şu şekilde başlıyor; "Benim adım Olivia Kaspen ve ben bir şeyi seversem onu hayatımdan söküp atarım."
 Baş karakterimiz Olivia, kendini sorunlu olduğuna inandırmış biri. Kendine hiçbir şeyi sevme izni vermiyor. Taş kalpli olmak için çaba harcıyor... Okuduğu üniversitede Caleb adında zengin, yakışıklı, çapkın ve popüler çocuk kalbini kazanmaya çalıştığı zaman da kendine bunun için izin vermez. Yıllar sonra Olivia eski sevgilisi Caleb'i kendi bölgesinde görünce tepesi atar ve yakınına gider. Fakat Caleb'de farklılıklar vardır. Hafızasını kaybetmiştir. Hiçbir şey hatırlamamaktadır.
 Caleb'i hala deliler gibi seven Olivia için bu harika bir fırsattır fakat Olivia bir Fırsatçı mıdır? Caleb için ne kadar ileri gidebilir? Eski alışkanlıklarından vazgeçebilir mi?

Uyarmadı demeyin buradan sonra spoilerlar havada uçuyor...


 Olivia Kaspen'e çok benzeyen birini tanıyorum...
 Fırsatçı yönüne değil, çünkü benim tanıdığım sonuna kadar giderdi, intikamcı ve taş kalpli yönüne benziyordu. Bu insanlar hiçbir zaman tam olarak mutlu olamazlar. Bir şeyleri sevmemek için her zaman bahaneleri vardır. Ben taş kalpliyim ya da ben mutsuzum da bu bahanelerden biridir. Her seferinde de "Acaba kendime sevme izni verseydim nasıl hissederdim?" diye düşünerek kendilerine işkence ederler. Kaybettiklerinin peşine gidip geri aldıklarında yine o şeyden kaçarlar. Mutsuz olmayı bir çeşit kokain gibi içlerine çekip daima farkındalık içerisinde olurlar. Bu insanlara bulaşmayın, kendilerini içten içe vampir misali emip kuruturlarken aynı zamanda kara delik gibi sizi de içine çekip mahvederler.
 Neyse işte Olivia böyle sorunlu bir karakterdi. Caleb de rahip değildi. Çok şerefsizdi bence. Ortada bir suç varsa Caleb son yaptığıyla Olivia'nın suçunun hepsini emip bitirdi...
 Kitabı çok ama çok sevdim. Olivia'nın kızıl kafadan bahsetme tarzı çok iyiydi. Nedense kızamadım Libby'ye. Seve seve dövmek istedim biraz... Çok gerizekalı ama çok da tatlı bir kızdı.
 Kızıl kafalı salağın kafa derisine ağda yapmak istiyorum... Leah kızım elime bir düşsen. Var ya bittin sen.


Alıntılar

Benim adım Olivia Kaspen. Ben bir şeyi seversem onu mutlaka hayatımdan çıkarırım. Bilerek değil... ama bilmeyerek de değil.

“Sadece acil durumlar için,” demişti bana göz kırparak.
“Gizli cep telefonu numaramı kötü amaçlı kullanma.”
Numarasını almadan önce sadece bir saniye tereddüt
etmiştim. Roma’da yalnızdım. Ona ihtiyacım olabilirdi.
“Noah, ben Olivia,” dedim telefona.
“Geleceğini söylemeyeceksen seninle konuşmak istemiyorum.”
“Geliyorum,” dedim gülerek.

"Bir anlamda o kadar çok yol katettim ki ne diyeceğimi bilemiyorum, seni o kadar çok seviyorum ki ve sana daha söyleyemediğim o kadar şey var ki. Beni sevme şeklinden çok korkuyordum, Caleb.
Her şeyi değiştirdin. Seni kaybetmekten çok korkuyordum ki seni kaçırmak için gücümün yettiği her şeyi yaptım. Eğer ben yapmasaydım eninde sonunda benimle vaktini harcadığını fark edeceğini ve beni her halükarda bırakacağını düşünüyordum. Seni özlüyorum. Yo, sadece özlemiyorum kalbim her gün senin yokluğundan dolayı acıyor. Yaptıklarım için çok üzgünüm... Her biri için. Lütfen, lütfen beni unutma, çünkü bunun olasılığı bile her şeyden çok canımı yakıyor."


7 Temmuz 2014 Pazartesi

Robin LaFevers - Ölümcül Merhamet (Grave Mercy - His Fair Assassin 1)


Kitabın Adı: Ölümcül Merhamet
Yazarı: Robin LaFevers
Orijinal Adı: Grave Mercy
Tür: Tarihi, Fantastik
Yayınevi: DEX Kitap
Sayfa Sayısı: 488
Puanım: 7.2

Genç, güzel ve ölümcül.
On yedi yaşındaki Ismae, babasının onun için yaptığı
anlaşmalı evlilik dehşetinden, gizemli bir keşiş tarafından kaçırılır.
Götürüldüğü manastır, Ölüm Tanrısı Aziz Mortain için eğitilen, kendisininki gibi garip yara izleri taşıyan kızlarla doludur.
Burada, Ölüm Tanrısı'nın onu tehlikeli hediyeler ve korkunç bir kaderle kutsadığını öğrenecektir. Manastırda kalmayı seçerse rahibeler tarafından bir suikastçı olarak yetiştirilecek ve Ölüm Tanrısı'nın intikamını alacaktır.
Ismae çok önemli bir görev için Breton sarayına gönderilir;
hem entrika ve ihanetin ölümcül oyunlarına hem de yapması imkânsız seçimlere karsı savunmasızdır: Ismae, Tanrısına mı yoksa kalbine mi hizmet edecek?

Ölüm'ün Hizmetkârları üçlemesinin ilk kitabı olan Ölümcül Merhamet 
tehlikeli bir aşk, zehirle gelen ölümler ve kendi yolunu bulmak üzerine...

"Entrika ve gaddarlık, tutku ve acı... daha fazlası için sabırsızlanacaksınız." 
New York Times

"Bir solukta okuyacaksınız... Şüphe, şehvet ve merhamet." 
Kirkus

 Isimae vücudunda garip bir yara izi bulunan bir kızdır. Annesinin yaşadığı gayrimeşru ilişkiden doğmuş ve üvey babasının kötülüklerine maruz kalmış bir genç kız...
 Kitap babasının Isimae'yi zorla bir çiftçi ile evlendirmesi ile başlıyor. Isimae'nin doğumuna yardım eden ebe vucüdundakinin Mortain'in mührü olduğunu, çocuğa zarar verilemeyeceğini söylemiş. Babası ite kaka büyüttüğü Isimae'yi genç yaşta evlendirip kurtulmak niyetindedir. Düğün gecesi Isimae'yi bir keşiş ve doğumunu yapan şifacı kadın kaçırır. Onu Bretenya'da 'Ölüm Tanrısı Aziz Mortain' için hizmet edilen bir manastıra götürür.
 Isimae yeni evi ve ailesinde mutludur lakin verilen ilk görevinde Duval adında bir lord manastırı basıp Isimae'yi işleri yüzüne gözüne bulaştırmakla suçlar.
 Bunun üzerine Duval ile birlikte Breton sarayına göreve gönderilen Isimae manastırın dışındaki dünyayı tanımaya çalışırken bir yandan görevini yapması gerekir.
 Kitabı çok sevdim. Isimae'deki kana susamışlık beni kendimden geçirdi. Kitabın kimi yerlerinde güldüm kimi yerlerinde ağladım.
 Isimae'nin iki kelimesinden birinin merde oluşu ve asabi bir karakter oluşu beni güldürdü.
Duval'in başına gelenler ve Isimae'nin kaldığı ikilem ağlattı
 Isimae harika bir kadın karakter; yalan söyleme başarısı, olayları birden lehine çevirme yeteneği, hafif şapşallığı ile kadın karakter listemde Yelena Zaltana (Study serisi) ile birinciliği paylaşıyor.
Kısacası bu kitapta çok şeyi beğendiğimi söyleyebilirim. Gönül rahatlığıyla alıp okunabilecek bir kitap. Dex kendini aşmaya devam ediyor...
 Çok ünlü olabilecek bir kitap değil. Fakat kitapta insanı kendine çeken farklı bir şeyler var...

Alıntılar

Sol omzumdan sağ kalçama dek derinlemesine uzanan, kırmızı bir doğum lekesi taşıyorum: annemin beni rahminden söküp atmaya çalışırken kullandığı, şifacı cadının zehrinden geriye kalan bir iz. Şifacı cadıya göre hayatta kalmış olmam mucize değil, bizzat Ölüm Tanrısı tarafından sahiplenildiğimin bir işaretiymiş.


"Sıkıcı olma." Her zamanki gibi elini hafifçe sallayarak rahatsızlığımı savuşturup Rahibe Arnette'e döndü. "Kollarını bu şekilde kaldırırsa," derken, yaşlı rahibe sanki birisinin boynuna sarılıyormuş gibi kollarını kaldırmıştı. "Korsesi açılacak. Venedikli kadınlar memelerine okra çektiklerinden, onunkileri de boyamalıyız, ne dersin? Görünümünü tamamlamak için."
Rahibe Arnette sempatik bir sırıtmayla bana baktı. "Bence adama memelerini gösterecek kadar sokulmuşsa, memelerinin nasıl olduğunun önemi kalmaz; birkaç saniye içinde ölmüş olacak."


"Yalnız" diye araya girdi Duval. "Metresleriyle tanınan bir adam değilim ben. Kendime metres almak istesem bile, ham elmadan daha yeşil bir kız çocuğunu almayacağımdan bahsetmiyorum bile."
Dedikleri dişlerimi sıkmama neden olmuştu. O kadar da ham değildim.